İlçenin ilk yerleşim yeri şimdiki merkezin iki kilometre doğusunda, Çayırbaşı mevkiinde bulunmaktadır. Bulahiye adını taşıyan bu yerleşim yeri depremler sonucu yıkılınca ilçe, Andıryas adı ile şimdiki bulunduğu yerde gelişmeye başlamıştır. (Halen ilçenin doğusunda bir bölgeye Bulaklı denilmektedir.) 1865 yılında yeniden yapılan vilayet düzenlemesinde Şebinkarahisar sancağı Trabzon'dan alınarak Amasya ve Tokat ile birlikte Sivas vilayetine bağlanmıştır.
Bu düzenleme ile Suşar (Gölova) ve Akşar Subaşılıkları kaldırılmış ve Endires köyüne ilçe teşkilatı kurularak "SUŞEHRİ" adı verilmiştir. 1933 yılında çıkarılan bir kanunla Suşehri'nin bağlı bulunduğu Şebinkarahisar ilçe yapılarak Giresun'a bağlanınca Suşehri, Sivas ilinde bağlanmıştır. İdari durum Suşehri İlçesi, idari olarak Sivas iline bağlıdır. İlçeye bağlı Merkez ve Çataloluk Belediyesi olmak üzere 2 adet belediye teşkilatı, 70 köy muhtarlığı ve 42 mezra ile toplam 112 yerleşim birimi bulunmaktadır.Sivasa 144 km uzaklıktadır. Köyler, yerleşim özelliği bakımından incelendiğinde ilçe merkezine yakın bulunan ve düşük rakımlı yerlerde kurulu olan köyler toplu; dağlık kesimde kurulan köyler ise mezralara bölünmüş bir şekilde dağınıktır.
Tarihi Suşehri İlçesi eski bir yerleşim merkezidir. İlçe tarihinin Bakır Çağına kadar indiği rivayet edilmektedir. Ova kesiminde , Kayadelen köyü civarında (Kılıçkaya Baraj gölü altında kalmıştır) Bakır Çağı özelliklerini gösteren eşyalara rastlanmıştır. Akşar, Eskişar, Kale köyleri ve Çataloluk beldesinde Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinden kalma kale kalıntıları mevcuttur. Büyükgüzel ve Küçükgüzel köylerinin (eski yerleşim yerleri) Roma devrinde önemli merkezler olduğu, rastlanılan tarihi kalıntılardan anlaşılmaktadır. Küçükgüzel köyünde bulunan, mermer aslan başı Sivas Müzesi'nde sergilenmektedir. Ayrıca aynı köyde bulunan önemli bir yapıya ait olduğu sanılan bazı kalıntılar, Hükümet Konağı bahçesinde muhafaza edilmektedir.
Şu anda Suşehri'ne bağlı bir köy olan Akşar'ın (Akşar-Abat) bilhassa Ortaçağ'da önemli bir merkez olduğu , Suşehri ve civarının idari açıdan buraya bağlı olduğu, Suşehri Ovasının "Akşar Ovası" olarak anıldığı tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır. Suşehri kültürü Suşehri'nde kültürel yapıyı etkileyen en önemli faktörlerden biri coğrafi konumdur. İlçenin İç Anadolu ile Karadeniz Bölgelerinin geçiş çizgisinde yer alması, iklim ve bitki örtüsünde olduğu gibi kültür ve folklarda da geçiş özelliklerini ön plana çıkarır. Yörede İç Anadolu ve Karadeniz kültürü bir arada görülür. Bunun en çarpıcı örneği, İç Anadolu Bölgesine has davul zurna ile Karadeniz Bölgesinin karakteristik enstrümanı kemençenin yan yana görülmesidir. Halk oyunlarında da geçiş özelliklerini görmek mümkündür. Suşehri'nde Karadeniz Bölgesinin horon u ile İç Anadolu bölgesinin halayı adeta iç içe girmiş gibidir.
SALNAMELERDE SUŞEHRİ TARİHİ:
Devletin bir yıllık hadiselerini topluca göstermek amacıyla tertip edilmiş olan eserlere salname diyoruz, ilk defa Koca Reşid Pasa’nın gayretleri ile 1847 yılında neşredilen Devlet Salnameleri, 1912 yılına kadar düzenli şekilde yayınlanmıştır. Vilayetlerin idari bölünüşü, yöneticileri, mahalli tarih ve coğrafya hakkında bilgileri de vilayet salnamelerinden öğrenmekteyiz. Sivas vilayetinin U adet salnamesi olup 1870 ite 1907 tarihleri arası yayınlanmıştır.
Türklerin Anadotu’ya gelişinden sonra sırasıyla Danismendliler, Saltukoğulları, Mengücükler, Anadolu Selçukluları, Eratna, Kadı Burhaneddin, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Beylerinin hâkimiyetine giren Suşehri bölgesi 1473 senesinde Otlukbelı savasından sonra Osmanlı Devleti sınırlarına dâhil olmuştur, ilk olarak Çelebi Mehmed’in kurmuş olduğu Rum Beylerbeyliğinde Karahisar-ı Şarki Sancağına bağlanan Suşehri nahiyesi, 1514 yılında Çaldıran savaşından sonra Erzincan Eyaleti’ne, 1535 de ise Erzurum Beylerbeyliğine ilhak olunmuştur. Tanzimat döneminde yapılan düzenlemelerte 1850 yılında Trabzon Eyaleti’ne bağlı kaza olan Suşehri, 1866-1869 arası Erzurum Beylerbeyliğine ardından Sivas Vilayeti’ne bağlanmıştır. 1870 yılında yayınlanan Vilayat Nizamnamesi ile idari alanda yeni düzenlemeleryapılmıstır.
1871 yılında Suşehri kazasının merkezi Ezbider [Akıncılar] köyünden Andiryas (Halkın söyleyisiyle Endiresl köyüne getirilmiş ve bir hükümet konağı insa edilmiştir. Andiryas, 100’den fazla hanesi, 30 kadar dükkânı, üç han, iki kahvehanesi ile kasaba seklinde bir yerleşim yeri idi. Suşehri bölgesinde 100’e yakın cami ve mescit olup bunların en güzeli Fatih’in Büyük Güzel’de yaptırdığı camiydi. 1870’de Suşehri Kaymakamı Süleyman Bey, naib ise Abdullah Hulusi Efendi’dir. 5 adet nahiyesi (Suşehri, Akşehir-i Abad, Yakacık, Mındeval ve Alucra] 176 adet köyü olup 13.577 Müslüman, 2105 Gayr-ı Müslim olmak üzere toplam 15.672 nüfus yaşamaktaydı. Alucra, 1873’de Susehri’nden ayrılarak ayrı kaza olmuştur. 1880 yılında Suşehri ahalisinin ilen gelenlerine baktığımızda şu isimleri görüyoruz. Andiryas’da Said Beyzade Hamid Bey, Baki Beyzade Salih Bey; Büyük Güzel’den Mülazim Mehmed Ağa ve Keleşoğlu Hacı Ağa; Ezbider’den Molla Ahmed oğlu Mustafa Ağa, Erbusoğlu Molla Abdullah; Mehniyar’dan ibrahim Efendi, Avsar’dan Molla Ahmed; Aşağı Yenikoy’den Ceçenzade Mustafa Bey, Ceçenzade Hayri Bey, Timur Efendızade Mehmed Efendi; Bozat’dan Uğurlu oğlu Mehmed Ağa; Küçük Güzel’den Kamburzade Ahmed Bey; Ağvanis’den Mollanın oğlu Hasan Ağa, Barular’dan Ayanoğlu Aziz, Zaimoğlu Osman Ağa; Kara Yakub’dan Halil Efendi, Çobanlı’dan Seyh ismail Efendi; Kanlıtaş’dan Cerkezoğlu İbiş Ağa; Eskibağ’dan Mirzaoğlu Seyh Mehmed Ağa; Sis’den Hacı Ömer Ağa; Kozçukur’dan Keşvelioğlu Osman Ağa; Zoğor’dan Mehmed Ali Efendi; Cakırlı’dan Hine oğlu Bekir Ağa ve yüze yakın isim (müslim ve gayr-ı müsliml zikredilmiştir. Ayrıca telgrafhane, bir mekteb-i rüşdiye ve hamam inşasına lüzum görülmüş ve ahali yardımıyla gerçekleştirilmiştir.
1881 yılında nahiye teşkilatı değiştirilmiş Suşehri kazası altı nahiyeye (Sis. Kirtanos, Ezbider-i Zir, Aksar, Dumlicve Ağvanis) ayrılmıştır. 126 köyü 25.878 nüfusu (13.617 islam, 2984 Rum, 9177 Ermeni) vardır. Sis nahiyesi müdürü Akviran’dan Mustafa Ağa, Kirtanos nahiyesi müdürü Müşeknis’den Arota Ağa, Dumlic nahiyesi müdürü Avsundu’dan Sadullah Efendi, Ağvanis nahiyesi müdürü Kara Yakub’dan Lütfü ilah Ağa, Ezbider nahiyesi müdürü Ezbider-ı Zir’den Bağca oğlu Hacer Ağa, Aksar nahiyesi müdürü Sarıca’dan Musa Ağa olarak tespil edilmiştir. Ayrıca nahiye meclisleri kurulmuştur. Bu dönemde Suşehri kazası kaymakamı İsmail Hakkı Bey ve naibi ise Musa Kazım Efendi’dir. 1888 yılında ise Suşehri’nde Belediye Meclisini görmekteyiz. Kaymakam Mehmed Sevkı Bey, Naib (Kadı] Mehmed Şükrü Efendi, Müftü Hüseyin Efendi, Mal Müdürü Hasan Tahsin Efendi ve Tahrirat Kâtibi Ali Rıza Bey olup Belediye Reisliğini Sehak Ağa yapmaktaydı. Ayrıca azalar mevcut olup nüfus memuru, sandık emini, zabıta memuru, cavus, telgraf memuru, tapu kâtibinin isimleri zikredilmiştir. 1895 de hükümet konağı yanan Susehrı’nın 1903’de nahiye sayısı üce düşürülmüş köy sayısı 149 olmuş ve nüfusu ise 36.248’e çıkmıştır. (22.871 İslam, 2040 Rum, 11.240 Ermeni ve 97 Protestan] Aynı yıl Ezbider ve Ağvanis nahiyelerine hükümet konağı inşa ettirilmiştir. Suşehri bölgesi 1909’da bir deprem geçirmısse de fazla bir zarar olmamış mağdurlara askeriyece yardım dağıtılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915 yılında Suşehri’nde Ermeni olayları çıkmış Kaymakam Ahmed Hilmi Bey’in dirayetiyle olaylar önlenebilmiştir. Büyük zatlardan Kara Yakub Gazi, Seyh Bahaaddin Veli ve Çoban Dede bu kazada yatan velilerdendir. Kara Yakub Gazi, Hz. Ebubekir’in sülalesinden olup zaviyesi vardır. Seyh Bahaddin Hazretlerinin dağ yakınında çilehanesi mevcuttur. Kendisinin asasıyla sıcak su çıkardığı anlatılır. Prof. Dr. Hasan Yüksel, ”Türk Toplumunda Vakıf-Aile İlişkisi” adlı makalesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivine dayanarak şu bilgiyi aktarmaktadır: ”Şubat 1274(Evasıt-ı Saban 672) tarihinde Selçuklu Sultanı III. Gıyasettin Keyhüsrev (1266-12841 tarafından Suşehri kazasında Behlul Baba adındaki bir Türkmen şeyhi zaviyesi ve ailesi yararına tesis edilen bir vakfın tevliyeti kadınlar hariç, nesil tertibi üzere erkek evlâdlanna tahsis edilmiştir.”
Giyime kısaca değinmek gerekirse köylüler, siyah ve kahverengi abadan mamul dizlik ve şalvar giyerlerken, kasaba halkı ise şahor ve cebeye benzer ve ”Sako” tabir olunur bir nevi palto gıyerlerve fes üzerine yemeni sararlardı. Kanlıtaş mevkiinde ise Cuma günleri pazar kurulmakta olup bazı mahallerinde iplik çatarı dokunmaktadır.